İnsanlar ya da toplumlar, Eksikliklerini hisettikleri, zayıf ya da güçsüz oldukları bildikleri alanlara odaklanmayı sağlayarak gelişme kaydederler. Çağımızda İş Sağlığı ve Güvenliği giderek daha fazla önem kazanmakta olup; Sermayedar ya da işçi problemi gibi görülmesi yanısıra devletleri ilgilendiren bir yönetim zaafiyeti olarak kabul edilmektedir. Sermayedarlar tarafından finansal açıdan verimliliği, müşteri tercihine etki eden faktör olarak kabul edilmektedir. Çağın aktif yönlendiricisi tüketiciler; toplum sağlığı ilişkilendirmesini göz ardı etmemekte ve duyarlılığı gelişmiş bilinçli tüketici zarar vererek üreten işletmelere karşı tutum sergilemektedir. Medyatik toplum oluşumlarının zararlı yönlendirici getirisi yanında, haber alma ve iletişimdeki faydalı yönü toplumsal algının ve tepkinin hızını artırmıştır. İş Sağlığı ve Güvenliği alanında oluşan gelişime istinaden oluşan algı değişikliği devletlerin ve iş çevrelerinin ortak sorunu olarak görülmektedir. Gelişmişlik göstergesi olarak kabul edilen insan odaklı üretim felsefeleri teşvik edilmektedir. İşletmelerin kurumsal varlıklarının sekteye uğramaması ve zarar görmemesi için; insan davranışlarına odaklanmak esas alınmaktadır.
Günümüzde oluşturulan iş sağlığı ve güvenliği yönetim sistemlerinin temel amacı sürdürülebilir İş Sağlığı ve Güvenliği kültürünü oluşturmaktır. Kültürel süreçlerin değişim faktörlerini nasıl ve hangi yöntemlerle yapıldığı kadar, değişimlerin çalışanlar üzerindeki etki ve algısı yeni kültürün temellini oluşturacaktır. Dünya genelinde son elli yıldır Güvenlik Kültürü konusu gündemde yer almaktadır. Ülkelerin gelişmişlikleri paralelinde güvenlik kültürüne bakışlarını belirlemektedir. İnsan davranışlarıyla ilgili merak ve yaklaşım günümüzde hızlı çözüm bulmaya ve kayıpların azaltılmasına yönelik araştırmalarla ele alınmaktadır.
Çağlarca insan davranışlarının temeli keşfedilmeye çalışılmış ancak yanlızca yorumlamalara ve çıkarımlara sebep olmuştur. Kabul görülen tez ya da hipotezlerin mühendislik biliminin öngördüğü temellerle eşleştirilmiş bir yapı içinde sunulma isteği hep var olmuştur. Zira insan olgusunun temeli zihinsel nedenselliği açıklanmaya çalışılmış ancak ön görülen sebeplerin bütünü kavramadığı kabul edilmek zorunda kalınmıştır. İnsan davranışlarının istem dışı nedenlerinin yanı sıra aynı kültürel normlara göre yaşayan insanın farklı davranışları sergilemesi izah edilmeye çalışılmaktadır.
Abraham H. Maslow klinik gözlemlerinden yola çıkarak insan davranışlarına yön veren temel gereksinimlerin neler olduğunu çalışmalarında ortaya koymuştur (Maslow, 1970). Onun gereksinimler hiyerarşisi kuramı, içinde fizyolojik ihtiyaçların temeli oluşturduğunu ikinci en önemli ihtiyacın güvenlik ihtiyacı olduğunu savunmaktadır. Sevme ve sevilme ihtiyacı ise üçüncü sıradadır.
Çağımızsa ise temel ihtiyaçların yanı sıra belirgin bir şekilde birlikte yaşama unsurlarının etkisi yaşanmakta ve kişilik oluşumları önem taşımaktadır. Zira kişilik bozuklukları sahibi olan bireyler beraber yaşadıkları diğer kişilerin hastalanmasına neden olmaktadır. Kişilik bozuklukları toplumun % 10 ‘u teşkil etmektedir ancak Güvenlik Kültürü ile ilgili yapılan çalışmalarda kişilik bozuklukları gözardı edilmektedir. Dünya’da motivasyon ve gereksinimlerle ilişkili olarak tanınan kuramları dahi neyi niçin yaptığımızı ta olarak açıklamamaktadır. O zaman insan zihninin çalışma şeklini, zihnin öğrenme şekillerini , zihindeki oluşan bilgilerin kültürel taşıma ve aktarımları , aktarılan yada alınan bilginin davranışsal kullanımını ve asıl amacımız olan kültürleşme yada kültürel etkileşimin nasıl sağlayacağımızı bilmeliyiz.
Hayatımıza dair olan birçok şeyi bırakın kaleme almayı , düşünmek istemeyiz ya da sorgulamayız. Sorgulamadığımız gibi gerçeklerin üstünü metafizki , teolojik ve bazende pozitif bilimin dışındaki inançlarımızla örter yada karar veririz… yaptığımız her işte bilimsel davrandığımızı idda ederiz . Risk alırız ve kazaya davetiye çıkarırız. Kulaktan dolma bizlerin türetiği tablolarla tecrübelerimizi paylaşır yada değerlendiririz. Bilimsel olduğunu savunduğumuz değerlerle yetersiz ya da temelsiz bilgimize önce kendi zihnimizde en üst katmana taşır olmayan bilgiyi varmışcasına savunuruz.İnanırız ! Birşeyler kendimizi ortaya koymak için yapar ..birşeyler söylemek için söyleriz ...Kendimizi değerli hissetme ihtiyacınız sağlarken….söylemesi zor olmasına karşın bir insanın yada toplumun kolaylıkla zarar göreceği kararı verir yada ortak oluruz. Bizim kolaylıkla ifade ettiğimiz yada ortaya koyduğumuz olgulara çevremizdekilerin inanmalarını bekleriz....Her defasında yanılgılarımızı tekrar tekrar değerlendirir .....Sınırlı olan aklımızın sınırsız olduğunu savunuruz....Bütün bilgilerin bizde yeter miktarda ( Kafi ) olduğunu düşünürüz. Sonramı araştırmak isteriz neden oldu ! Niçin oldu ? Niçin kayıplar oluştu ? Niçin düştüler ? Niçin göçük altında kaldılar.....ve daha niceleri ?
Kazaların yüzde 85 ‘i güvensiz davranışlardan olduğu idaa edilir. İnsanların aldığı kararlardan ...... Sormadığımız şey ise % 15 Güvensiz durumları kimin inşaa ettiğidir. Kazaların yüzde yüzü güvensiz davranışlar nedenlidir. Güvensiz davranışların temeli insandır ! İnsanın sahip olduğu bilginin oluşum evresi ne yazık ki süzgeçten geçirme cesaretini gösteren İş Sağlığı ve Güvenliği anlayışı bizlerle temel bulur.
Her güvensiz davranış risk almanın kendisidir. Elbette ! Her insan çağın getirdiği bilgiyi teslim alır. Dünyaya boş bir beyinle geliriz. İnsanın bu boş hafızaya kaydetmiş olduğu bilgiyi değiştirmek güçtür... Dünya güvenlik kültürü anlayışı mühendislik temelli inşaa edilip kararlar alındığı müddetçe güvenlik kültürü inşaasında başarılı olma istemimizin çapı kadar başarıya ulaşacağız. İnşa edilmesi gereken yapı Kişilerin karar alma merkezlerinin yada methodlarının değiştirilmesi ile mümkündür. Metafizki düşünce yapısı ya da aşırı teolojik yanlış kabullü sağlamış bireyin kaza geçirmemesi mümkün değildir. Bunun içindir ki sahip çıkılması gereken
Yaşam Güvenliği Kuramıdır !